Vadideki Vahşet
Gıptayla seyredilme arzusundan sıyrılmış ateş zambaklarının sadece gökyüzüne uzanmak için açtığı rüzgarlı vadiyi anca arkama bıraktım. Tüten aklımın isi gözlerimi yaşartır. Kalbim kıskanır ağlamamı. Tohumlar çiğnenmiş topraklara tekrar kavuşamaz.
Aşkın alacalı binbir rengine sığınırdın, hangi rengi coşkuyla sevsem kalbini bir başkasınn ardına saklardın. Daha az parça kalsın bana diye göğün serin mavisini bile bin renge böldün. Yağmur yağıp tüm renkleri silice de tabii, öfkeli kaşlarını titreterek öldün.
Bu vadiden niye geçtim bilmiyorum. İnsan nereye gittiğini bilmiyorsa her yol biraz tanıdık görünür zaten. Belki bundan çıktım bu yolculuğa. Denemiş olmanın verdiği vakur huzur, kemale erişememenin huzursuzluğu, vakit namazının kimsesizliği, akşam ruhum etime geri yapışsın diye üç beş kavga. Beni vadiden çıkınca bekleyen manzara.
Ne vahşetti, nece bedbaht bir hal. Zambakları yırtarcasına, kendimi döke saça, topal kalbimi sürükleyemem daha, ki sen sevginin beş dilinde de lâl.
Sadece canın yanınca benimleydin, yüreğinin aynasında hareli silüetin seçilmesin diye hep soluk ötedeydin. Bu şaşkın ben, çatlamış aynanın kırıntılı gümüş suyundan içtim.
Kan kusarım da zehrini atamam hala. Çizik boğazım kanar kanar durmaz. Yutkunursam ölürüm, şifa şerbeti içmeye yüzüm yok. Gölgen gökyüzümde kuş uçurtmaz, artık payıma düşen mahçup bir mutalaa.
Aklımın dumanı dağılsın da gürgenlere sarılayım diye nöbet tutuyorum artık. Hayat şarkısında garipçe bir dörtlük yazdın.
Bu da gelir bu da geçer, ama sen bir daha benden geçme. Rab kuluna merhamet eder, sen benden selam bile bekleme.
Yorumlar
Yorum Gönder
Mesajınız için Teşekkürler! Daha hızlı cevap almak için mail atabilirsiniz!