Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Paraliz

Hiçbir şey bilmiyor ama her şeyi hissediyorum. İlik kurutan bir illet gibi. Sürükleniyorum duygularımın peşine bulanık ufuk çizgisine. Aklımda sadece senin suretin kalana kadar yontuluyor zihnim. Sana bakıyorum mecburen. Seni özümsüyor vicdanım. Sende atıyor canım. Hüznünü izliyorum haberin olmadan. Dünyaya gardını almış yüzünün ardını görebiliyorum. Sustuğun zaman anlıyorum seni. Kudretli masken seni tutuşan kalbimin ışığından korumuyor. İçini görüyorum. Zihninin gürbüz sütunları yüce bir orman gibi. Fırtınada bükülmüş muğlak ruhuma bir mesken gibi. Yürüdüğüm yolu yürümüş, aynı dertleri öğütmüşsün. Mahşerden geçen bu yol seni semaya uzanan koca bir çınar yapmış, beniyse savruk bir rüzgar. Haleti dağılmış mutsuz bir hayalet gibiyim. Sana yetişememenin ağıdını taşıyor içimdeki her zerre. Yapraklarına çiğ diye düşüyor ıslak sayıklamalarım. Kör kalıyorum günde üç kere, aksak bırakıyor beni sancılarım. Her şeyi hissediyorum her şeyi. Afakın acısını, uzaklığın sancısını ve boşluğun sızısını

Ağaç Gibi

Beklemek kaderidir. İki yöne uzar ağaç. Göğe ve yere. Ömrü boyunca uzar ve bekler sevgili yabancı bir sarmaşığı. Ağacın fıtratı budur. Son bir baharda döker yapraklarını, ölür ardından gövdesini saran sarmaşık için. Pas kırmızısı-kükürt sarısı yapraklar ağaca mezar, sarmaşığa döşek olur. Aşk uludur. Önce öldürür, sonra doğurur. Kof bir gürgendim ben de. Sessiz ve soluk. Karanlıkla çıplak yüzle muharebe ederdim. Soğuktu damarlarım. Gaddar gerçekliğin gözlerine gururla bakar, metanetsiz kuruntuları geri adım attırırdım. Kendini aydınlık ve huzurlu kılan her şeye sırtımı dönmüş, ebedi karanlığı nihai kaderim olarak görmüştüm. Yumruklarım yepyeni bilenmiş, katil nevrozum dikilmişti. Öldürmek için pul kanatlı çirkin bir yarasayı, yakmaya hazırdım hem kendimi hem yüreğimi üstüne bıraktığım masayı. Ol dedi yedi katlı semanın ötesinden bir fısıltı. Medet ve rahmet yağdı kayan yıldızlar gibi. Sonra karanlığı yırtarak sen geldin. Melekler iç çekti. Omzuma dokundun, gökyüzünü kıskandırdı parmakla

Çaresizliğe Mütedair

Boşluk ve yokluk nedir, insan kavrayamaz, hissedebilir. Aklının ötesinde şeylerin döndüğü gerçeğini, terbiye eden mütevazılık hokkasıyla başına vurur kader. Yalnız bir insanın erip erebileceği olanca nokta da burasıdır. Varlık menzilinin oyuğu. Boşluk. Kim buraya kimle nasıl ne için gelmiş, ihtilaf yaratmaz. Önem arz etmez. Boşluk herkesi biçare bırakır, göğe yükselen İsa hazretleri gibi, dünyeviyatını arıtır, kendine baktırır, bakanı uslandırır, çok bakanı usandırır. Yine de kendine muhtaç bırakır. Çeviremezsin kafanı başka uca. Çaresizlik önce veysi kılar, sonra ağlatır. İnsanı, aklının ucuna doğru cezbeden ağrı, bitirim noktasına varınca camdan bir duvar olur. Ebediyetin tonlarını ufukta harman eden kaderi izlerken, sırtını yaslamalık ürperten bir duvar. Bir sandalye.  Çaresizliğin ve yalnızlığın melez yavrusu kibirli boşluk. Merhametin ötesi. Zangırdatır dişlerini. Seyircisini öldürür. İçirir, doyurur, doğurur, tekrar öldürür. Kavrar ense kökünden, dünyaya daldırır boğar. Çıkarır,

Kafam ellerim arasındayken

 Avuçlarımı şakaklarıma yaslıyorum parmaklarımı saçlarıma daldırıyorum.  Tüm varlığımı kavramış oluyorum. Her şey iki elimin arasında. Sıkıp patlatsam kafatasımı, çevirip kırsam boynumu, ya da yavaşça dokunsam yüzüme hissetsem ruhumu. Üstüme küheylan kesilen tüm münakaşa süt kuzusu gibi elime bakar. Kafam iki elimin arasındayken geri kalan her şey sıfırdır. Talihsiz olaylar çalı çırpı, milletin düşünceleri dırdır, patavatsız hislerim çocukluk ve anılarım da zerre kadar bir kahırdır, kafam ellerimin arasındayken. Dünya soğumaya başlar. Fırtına rüzgarı oluverir bir meltem, kızgın güneşin katran yağı olur tenimde bir öpücük, her şey güzel kokmaya başlar. Aklım boş bir istekaya döner, gelen geçer, duran yok olur demir atan boğulur. Girişi de çıkışı da erir zihnimin, neden peyda olduğunu unutur fikirlerim, hiçliğe bakar hislerim. Sonsuz bulutlu, dibi tepesi olmayan ılık bir gökyüzünde süzülürüm. Tüm bilincim iki elimin arasında. Gerçekten. İki elimin arasında ne varsa dünyada o kadar varım.

Başka

Kadim sandalyede oturuyorum. Umarsız değilim, sakinim. Koskoca evren girift bir dümen, gökyüzü duman, geceler siren. Hastalıklarıyla kucak kucağa, bir uçtan başka uca, yaşamak başlı başına bir migren. Gündüzden sonra gece, geceden sonra gündüz gelir. Bir ömür nabzı şakağında koşan bahtsızları, usulca süzülmüş aklı selimler karşılar mezarda. Evrenin çarkı beş boyutlu döner, koşarsan yakalayamazsın, durursan sürüklenirsin, yürürsen uykun gelir. Kızarsan terbiye edilirsin ağlarsan küçük düşersin. Yoluna bakacaksın. Önden çekeni iteleyecek, arkandan iteni tersleyeceksin. Evrenin beş kudretli boyutu, insanın bulanık ufkunda hizalanır, evvela kendini, kendi yolunu bileceksin. Nerede olduğunu unutmak marifetmiş gibi, herkes yeni başlangıç hülyalarında. Sana söyleyeceğim, sadece nerede olduğunu bilmeyenler yeni başlangıçlar yapar. Yeniden başlamak soytarı mizahıdır. Başladı başlayacak, inip kalkacak, yükseldi alçalacak derken geç kalmak. İnsan geç kalmışlığına hayıflanarak ziyan eder kendini.