Huzursuz Yankı
Yoklukta inşa edilmiş binlerce duvarlı, soğuk çelik katmanlı, acı mı acı sur yükselir benliğimin çeperinde, kan, tükürük, diş gıcırtısı harcı. Çetin ve hırçın görünür çehresi, inan bu surların mahzeni bana da yabancı. Elinden tutup gezdirebilirim nefesinin yettiğince, Sidretu'l-Münteha'dan sonrası bana da yalancı. Uçuyor hissetiren bu düşüş, kundakta ölen bebekler, bir noktadan sonra her yer sancı.
Cennet tahayyülüm, aklımda şifalı bir hancı. Upuzun, bembeyaz çarşaflar parlak gökyüzünün gönlü bol bulutlarından dökülüyor yüzüme öpercesine. Süzülüyorum, ayağımın altı sonsuzluk. Şakaklarımda kıvrılan kalbi kırık saçlarımı rüzgar dalgalandırıyor. Beyaz alev tomurcukları, kainatı altından tutan kökleri ve göğü taşıyan dalları, gürgen ağacı. Elçiye görünen Tanrı silüeti, varlığın ve varolmuşların tacı, sana sevgiyle gelmek isterdim, kalksaydı üstümden insan olmanın verdiği acı.
Tırmanılması gereken bir çukur olarak aşk. Dibe gelince ters düz eder, yosunlu taşlar göğü öpen ağaç, ıslak basamaklar Babil'in kulesi. Her dilin en derin kelimesi, her gönlü fetheden nas cazibesi. İkindinin gölgesi, artık zor geliyor kalkıp pencereyi bile kapatmak, gelse ya ölümün sakin ayak sesi. Daha ne kadar acaba, daha ne kadar yürütecek beni yüceler yücesi. Anlamak için geç kaldığım hakikat boynumda bir urgan, vazgeçeceğim bu histen hiçliğe eriştiğim gecenin hemen ertesi.
Akşamla gölgelenen parkeler, parmak ucu süzülüşüm, davetkar salıntıyısıyla perdeler. Yarı uykulu yürüyüşüm, koridorda ayak izleri siliniyor, ne hatıram kaldı ne gülüşüm. Bu da gelir, bu da geçer, matemi mesken tutmuş dizelerim, artık ne hayattayım ne de ölmüşüm. Rastgeleliklerin ortasında bir hergele, vazgeçemeden tutulmuş, çeyrek asırda gömülmüşüm.
Varlıktan varlık doğurtan sevginin çapı kaç acaba. Yahut aşk bağışlanmayı hak etmek için kaç fedakarlık ister. Sinemde kalan yaratılış tozundan bir öbek, tövbesiz sevgi yoğurmak için kafi mi, Tanrı sevgiyi kendine mi yoksa aciz kullarına mı pay biçer?
Kavuran ateş parmak uçlarımda, alt dudağımda, çarpık bakışımın kıskanç kavrayışında. Hem uyanık hem uykulu, bu huzursuz yankı kaç gecemi mahveder? Sonsuzlukta buluşmamız gerektiğinde, bu satırlar beni senden kaç fersah iter?
Yorumlar
Yorum Gönder
Mesajınız için Teşekkürler! Daha hızlı cevap almak için mail atabilirsiniz!