Başka

Kadim sandalyede oturuyorum. Umarsız değilim, sakinim. Koskoca evren girift bir dümen, gökyüzü duman, geceler siren. Hastalıklarıyla kucak kucağa, bir uçtan başka uca, yaşamak başlı başına bir migren.

Gündüzden sonra gece, geceden sonra gündüz gelir. Bir ömür nabzı şakağında koşan bahtsızları, usulca süzülmüş aklı selimler karşılar mezarda. Evrenin çarkı beş boyutlu döner, koşarsan yakalayamazsın, durursan sürüklenirsin, yürürsen uykun gelir. Kızarsan terbiye edilirsin ağlarsan küçük düşersin. Yoluna bakacaksın. Önden çekeni iteleyecek, arkandan iteni tersleyeceksin. Evrenin beş kudretli boyutu, insanın bulanık ufkunda hizalanır, evvela kendini, kendi yolunu bileceksin.

Nerede olduğunu unutmak marifetmiş gibi, herkes yeni başlangıç hülyalarında. Sana söyleyeceğim, sadece nerede olduğunu bilmeyenler yeni başlangıçlar yapar. Yeniden başlamak soytarı mizahıdır. Başladı başlayacak, inip kalkacak, yükseldi alçalacak derken geç kalmak. İnsan geç kalmışlığına hayıflanarak ziyan eder kendini. Bilgeliğini emektar yüzlerinde taşıyan sessiz insanlar için hayat kestirmesiz sapmasız tek yoldur. Hayat budur, bir kurşun tek sıkımlık, bir ok tek atımlık, bundan başkası olsa olsa haytalık. 

İnsan hayatında iki kez insandır. Başkaldıran erguvan filizi gibi ilk nefesini çektiğinde ve yaprak yaprak ağlayan ağaçlar gibi sessizce öldüğünde. Gerisinde hayvandır, aç da olsa tok da olsa yer, nerede çıkarı varsa orada biter, savruk heveslerinin kancasında, kursağındaki doymazlığın sancısında, sinesindeki boşluğu gizler, göğsündeki ahların acısında ve huzursuz uykuların yamacında.

Belki bir kez daha insandır insan. Ne zaman ki çıkar hırçın ufak bir fırtına, yıkılır körü körüne içinde yaşadığı aşiyan, ince ılık bir hıçkırık tutar insanı, kalp daralmasıyla ürperdiği zaman. Gücü, güçsüzlüğünü anlamaya yettiği an, terbiye eder başından aşağı dökülen mahşer ateşini, yontar taş kalbini, düşmanına bile ağıt yakmaya başlar, patlayıp boşaltır içini. İnsanlığın en temiz hali, zonklayan benliğinde bir ruh çekirdeği. İnsan. 

Kendine koşmak arınmaktır. Şehvetin yapışkan tül perdelerinin ötesinde, kalbini kemiren kemikli hınç pençesinden münezzeh, yağmurun mırıltılı bestesinde, bir insanlık esansı var göğsümün içine. Muallak bir zihin denizi, ağır olan batar hafif olan dalamaz. Yahut sisli bir orkide bahçesi umursamayan kaybolur, çok bakan kendinden geçer.

Çepeçevre sarmalanmışım. Bastığım toprak atalarımı yutmuş, ata olup yutulmamı bekliyor. Tüm gökyüzü Tanrı'nın nefesi, ödünç soluklar veriyor.

Yol ortasında durup kafamı öne eğdiğimde, loş köşelerde sessizce pineklediğimde, dünyanın kalbine indiğimde, bakanı kendime kilitlediğimde, her halükarda herkesin nezdinde, başkayım. İnsan başka. Yol bilmez çünkü gidecek evi yoktur. Üslup bilmez çünkü dillendirecek fikri yoktur. Yine de yıpranır insan yorulur. Çünkü en çok kendine başkadır, en çok kendine soğuktur.


Yorumlar