Ebedi Gökyüzü Sarmalı

Yolculuk

En büyük korkum gerçek oluyor. Ne kadar ilerisini gördüğümü düşünsem, ufukta daha yüksek bir tepe beliriyor. Hep ötesine bakmaya çalışıyorum kendilik eşiğimin. Parmak uçlarımda yükseliyorum, gökyüzü alnıma düşene kadar kafamı kaldırıyorum. Yetmiyor hiç, ötelerin ötesinin gölgesi düşüyor üstüme yine ve yine. Kürek kemiklerime mıhlı demir gülleler ağırlaşıyor sanki dağların boyu boyumu aştıkça. Bir serin rüzgar esse, kaldırsa terli alnıma yapışmış saçlarımı, belki bir gün fazla yaşarım, gevşetsem avuçlarımı. 

Tüm çağrılara kulağım kapalı. Gözlerim hevesi kaçmış iki buğulu mercek. Beş yüz elli beş bin yaşımdayım. Gece yarısı yaşadıklarım bazen hayal bazen gerçek. Dönüp dolaşıyor zihin çeperimden geçen her sancım. Ebediyete atlamaya bir ok atımı uzaktayım. Ellerim kor alev, yüreğim çiçek çiçek.

Haletimin üstüne zonklayan benliğim, fikirlerimin ateşiyle eriyip aktığı zaman aklımın içine, görüyorum ebediyet ötesi manzarayı. Ölüm, itilmeyi bekleyen aralık bir kapı gibi ilk seçtiğim şey oluyor. Yirmi beş yıl buharlaşıyor ezeli gökyüzüne bulut olmak için. Bakışlarım susuyor, kılıçlar çekiliyor. Kanunları kanla yazılmış çocuk oyunu gibi, kurtuluşa ermeye adımlayasım geliyor. Havale sanrısı gibi beliriyor bir an, olup olabileceğim en yüksek kişiyle, manzaraya beraber bakıyoruz, sonra o gidiyor, bitiyor ilahi bir buluşmanın manayı içime serpişi. 

Çöküyor ağlayarak ayakta zor tuttuğum çocuklar, vaat edemedim ki hiçbirine sümbül bahçesi. Mezarlarını kazarken öldüğümü fark ettim ben de, yanı başlarına. Çocuk olarak doğdum dünyaya. Çocuk olarak öldüm. Azca doğdum çokça öldüm. 


Alacakaranlık

Başlarken,

Biçare kalbim hep böyle mi çarpardı? Çarpık mıydı sancılarımın güzele uzanan elleri? Üzer miydim ağlasam bir çınar altında? Eser miydi mezarımda güz yelleri?

Hatırlarken,

Rahatsız gibi tüm bakışmalarımız, sende kendime yer açmak için kışkırttığım savaşların dumanı var aramızda. Sevilmediğini anlamanın açtığı çit kapıdan bakıyorsun, sevginin ne olduğunu bile bilmediğini fısıldıyor sana uzaklaşan kuşlar. Kıvılcım saçıyor maşukun dudakları ruhunun kellesini alırken  iki sözüyle. Ebediyete kısıldığımı anlıyorum. Ebedi eziyete. Ebedi eziyetin zaruriyetine.

Biterken,

Hiçbir şeye hedef olmak istemiyorum. Ağrıyor artık insan olmanın yükünü taşıyan yerlerim. Bir kez daha ölürsem, uyandıracağım kendimi yeryüzü uykusundan.


Metanet

İyi olmak için yalnız kaldığında, iyice oyuluyor için zanlarının kursağında. Gönlünü ferahlatamazsın, evine dönemezsin, uykuya dalamaz derin bir nefes çekemezsin. Zihin duvarlarını yumruklayan her bir sen sarılır birbirine. Dizlerin karnında, kolların etrafında, kafan bedeninle açtığın ufak çukurda. Üstünde gölgenin ebedi izler bırakmasına seyirci kalmış nobran bir yorgan. 

Çağıramazsın içine kimseyi. Kaldır at ötekiler için hürmetle dizdiğin minderleri. Senin tek misafirin Sen ve senden ezelisi.


Sessiz Tekrarlar

Uykuya dalmak üzereymiş gibi uyanıyorsun rahata ermeyen aklının kozasından. Düzmece bir ölüme ısınmaya çalışır gibi uyuyup, küser gibi kalkıyorsun. Alacakaranlığı şahit kıldığın bozuk ruhunun oyunları senden önce uyanıyor. Ellerini yumruk yumruk buluyorsun, dişlerin sıkılmış, firavunun ordusuyla cenkten çıkmışsın.

Şafak Parçalayan

Üstten bak doğan Güneş'e, tan yerinin en kudretli şahidi ol. Yolundan kaçan gölgelerin yeni taarruzunu bekle. Rüzgar yüzüne tekrar çarpınca, yumruklarını sık tekrar. Diş göster kaderinin sürüklediği canavarlara. Tüm mevcudiyetin pusatın olsun. Kuşan bulduğun coşkuyu. Yoksa teslim alacak seni o eski gardiyan. Susacak ebeden imanın hıçkırıkları.


Yorumlar

  1. Çok güzelmiş. Kitabınız var mı para verip okumak istiyorum.

    YanıtlaSil
  2. Beni derinden etkileyen bu yazının devamını sabirsizlikla bekliyorum dersem insAllah inanirsiniz.

    YanıtlaSil
  3. Beni derinden etkileyen bu yazının devamını sabirsizlikla bekliyorum. Emeginize sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Mesajınız için Teşekkürler! Daha hızlı cevap almak için mail atabilirsiniz!