Kötürüm - Artçı MD 9
Uyumsuz hayal kurma hastalığı (Maladaptive Daydreaming, MD) ile ilgili yeni yazıya hoş geldiniz.
Yıllardır bu konu hakkında yazdığım için teknik olarak anlatacak fazla bir şey yok, bu yüzden artçı md serisinde kendi tecrübelerimi aktarıyorum. Bunu yaparken amacım okuyuculara farklı bir bakış açısı sunarak kendi MD süreçlerini daha kolay anlamalarını sağlamak. Çünkü yazarınız artık bir MD profesörü.
Daha önceki yazılarda artık MD sayılabilecek kadar uzun ve yoğun hayaller kuramadığımı söylemiştim. Bunun nedeni hayatımın artık hayal kurmaya gerek kalmayacak kadar iyi olması değil. Hayal kurma yetimi fazlaca baskıladığım için artık kötürüm kalmış olmam. Evet, hayal kuramıyorum.
Motivasyon eksikliğim geliyor başta bunun sebebi olarak. Hayal kurmanın beni bir yere getirmeyeceğini farkında olmak tüm istencimi kamçılıyor. Dahası, artık yaşım da ilerlediği için hayatın diğer sorumlulukları hep ağır basıyor. Kaldı ki, hayal kurmaya ayıracak vaktim de yok.
Lakin, beynimin içinde bir yerlerde hala hayal kurarak elde ettiğim mutluluk ve doymuşluk hissini arayan yerler var. Konuyla ilgili bazı çalışmalar, beyindeki dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterlerin dengesizliklerinin MD üzerinde etkili olabileceği ifade ediliyor. Bu kimyasallardaki değişiklikler, bireylerin hayal kurma davranışlarını etkileyebiliyormuş. Ben her ne kadar hayal kurmayı bıraksam da nörolojik boyutta beynim hala hayal kurmak istiyor olabilir. Beynime bu konuda kızgınım.
MD ile elde edilen doyumu başka bir aktivite ile doldurmanın ne kadar gerekli olduğunu sayfalarca yazdık zaten. Ben de bu konuda elimden geleni yaptım. Spor, akademi, sosyallik, müzik enstrümanı vesaire ne varsa bismillah dedik daldık.
Bu noktada da beynimin hayal dünyasının sunduğu mutluluğu arıyor olması endişe verici. Evlensem mi acaba?
Romantik bir ilişki içinde olmak belki yalnız kalmanızın önüne geçeceği için etkili olabilir. Tabii her zaman mutsuz bir ilişki içine hapsolmanın riski de var. Kaldı ki evli mutlu insanlar da hayal kuruyor. Çünkü MD'den gelen doyum öylesine yüksek ve suni ki gerçek dünyada replikasını yapmak neredeyse imkansız.
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre bir kere bir maddeyi kullanan insan bağımlıdır çünkü kahpe beyin bir kez öğrendiği dopamin seviyesini bir daha asla unutmaz. Şerefsiz.
Öyleyse MD sonrasında kalan boşluğu doldurmak imkansız gibi gelebilir. Karamsar bir tablo sunduğunu farkındayım ama MD'den daha ağır bağımlılıklardan kurtulmuş insanlar son derece mutlu ve dolu hayatlar yaşayabiliyorlar. Demek ki bu mümkün. Bu mümkünse de bunun peşinden koşmak gerek.
Hayal kurmanın gerçek dünyayı nasıl kötürüm bıraktığı da benim için ilginç bir konu. İnsanlar hayatları boyunca kendi akıllarıyla ömür boyu düşünseler akledemeyecekleri şeylere maruz kalıyorlar. Başka gerçeklikler, hayat dinamikleri, ilişkiler ve benlik algıları ile dolu binlerce hikayeye maruz kalan beynimiz deyim yerindeyse ufkunu sonsuzlaştırıyor. Bu sonsuzluğun karşısında insan hayatı ise son derecede basit ve sıradan. Milyarderlerin hayatları bile sıradan. Yahut devlet başkanlarının. Dünya üzerinde hiç kimse realitenin dışında değil. Bu konunun tek bir istisnası olabilir, belki, o da aşık olmak. Yani birine ısınmak ve yeni bir zihne, insana açılmak. Bana sorarsanız, fantastik bir roman okuyup büyülü dünyaların hülyasına kapılmakla aşık olmak benzer şeyler.
Tek farkı, hayalleriniz kontrol edebiliyorsunuz. Partnerinizi ise kısmen.
Şu da önemli gerçi. İnsan olarak her şeyin en iyisini bilmediğimiz için bazı şeylerin bizim kontrolümüzde olmaması iyi olabilir. Bu yüzden bir noktadan sonra rıza göstermek gerekiyor. Dini olarak da hayat böyle. Rıza göstermek gerekiyor.
Yazı çok Stoacı bir çizgiye kaydı. Neydi stoacılık? Molla ChatGPT hazretlerine soralım.
Stoacılık, MÖ 3. yüzyılda Antik Yunan'da Zenon tarafından kurulan, mutluluğun ve huzurun erdemli bir yaşamla elde edilebileceğini savunan bir felsefe akımıdır. Stoacılığın temel prensipleri şunlardır:
Erdem ve Doğa ile Uyum: Stoacılar, erdemin (bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük) hayatın en önemli amacı olduğunu ve insanın doğayla uyum içinde yaşaması gerektiğini savunurlar.
Duyguların Kontrolü: Stoacılar, insanın kontrol edemediği şeyler hakkında endişelenmek yerine, kontrol edebileceği şeylere odaklanması gerektiğini belirtir. Duyguların akıl yoluyla kontrol edilmesi, huzurun anahtarıdır.
Kader ve Akış: Stoacılar, evrende her şeyin bir düzen içinde olduğunu ve insanın kaderine rıza göstermesi gerektiğini düşünür. "Amor fati" (kaderi sevmek) ilkesi bu anlayışın temelidir.
Dış Etkenlerden Bağımsızlık: Mutluluğun, dış koşullardan değil, kişinin içsel tutumundan geldiği savunulur. Zenginlik, şöhret gibi dış etkenlerin insanın mutluluğunda gerçek bir rolü olmadığı vurgulanır.
Stoacı filozoflar arasında Marcus Aurelius, Epiktetos ve Seneca önemli isimlerdir. Stoacılık, günümüzde kişisel gelişim, stres yönetimi ve modern psikolojide de etkili bir felsefe olarak ilgi görmektedir.
Bu noktada bizi ikinci madde çok ilgilendiriyor. Kontrol edemediğimiz şeyler üzerine endişelenmemek. Örneğin hayalini kurduğumuz gibi kılıcıyla şualar fırlatabilen galaktik bir savaşçı değilsek bunu değiştirebilmemiz pek mümkün değildir ve bunun için üzülmemeliyiz.
Lakin, buradaki kör nokta arzularımızı da kontrol edemiyor olmamız. Arzularımız üzerine de endişelenmemeliyiz o zaman. Var oldukları için endişelenmemeliyiz, ama üzerimizdeki etkileri için endişelenmemek bizi kötü biri yapar. Zararlı endişelerimiz hakkında endişelenmeli, düşünmeli, üzerine çalışmalı ve hayatımızı bunlardan sakınacak şekilde inşa etmeliyiz.
Çok uçuk bu da. Hayal kurmama üzerine bir hayat inşa etmek imkansız. Normal hayatın akışında da hayal kuruluyor çünkü. Bağımlısı olduğunuz bir şeyden her gün biraz kullanıyor ama kendinizi kaptırmamaya çalışıyorsunuz. Vallahi çok zor.
Bu yüzden hayal kötürümü olmak şuan o kadar da kötü gelmedi gözüme.
Karar sizin.
Yorumlar
Yorum Gönder
Mesajınız için Teşekkürler! Daha hızlı cevap almak için mail atabilirsiniz!