Aklın İplerini Salmak - Depersonalizasyon - 1


İnsan beyninin yapabildikleri beni hayrete düşürüyor.  Kendini savunmak için yapmayacağı şey yok adeta. Bir gün savunma adına bizi elden ayaktan düşürecek herhalde.

Bu yazıdaki konumuz Depersonalizasyon. De-person-alizasyon. Kişinin kendine yabancılaşması. Benliğin silinmesi. Peki neden ve nasıl?
                     
                                                     fading away ile ilgili görsel sonucu
                                         

Bu bloga yazdığım tüm yazıların neredeyse ortak noktası gerçeklik algısı ve kişi-dış dünya tasavvuru. Bloga yeni gelen arkadaşlar altında benim adımın yazılı olduğu herhangi bir yazıya bakabilirler, ne dediğimi anlayacaklar. Depersonalizasyon da beynin dünya ve kişilik tasavvuru arasında oynadığı sinsi bir oyun. Bilinçaltının kendi kendini kandırması. Tehlikesi de burada. Kişinin kendi içinde bir aksaklık olduğu için tabii ki son derece kişisel bir mesele ve kişisel olduğu kadar da karmaşık. İnsana dair he şey karışık zaten.

   Tanım olarak depersonalizasyon, yahut derealizasyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi çeşitli psikolojik etkenler ile tetiklenen, beynin kendisini korumak ve güvenli bir alan inşa etmek için gerçekliği bloke etmesi ve gerçekliği tecrübe eden kişinin birey olma ve kontrol etme yetisini engellemesi ile ortaya çıkan bir savunma mekanizmasıdır. Beynin sizi koruma yöntemidir.


                  brain sword gif ile ilgili görsel sonucu


    Belirtileri çok fena. Kişinin kendi hayatını dışarıdan izlediği hissi veren bakış açısı, kişisel bağlarda iletişimlerde, sevgi gibi en temel duyguların yaşanmasında aksaklık, kişinin kendi fiziksel özelliklerine yabancılaşması, uzuvlarının kontrolünün kendinde olmadığı hissi. Daha uzayıp gidiyor liste. En güzel şöyle özetlenir bence bu durum. Hayatınız birinci şahıs bakış açısında ilerleyen bir video oyununa dönüyor. Belirtilerin ciddiyeti de kişinin yaşadığı travma sonrası stresinin ne kadar bozulduğu ile doğru orantılı olsa gerek.

Mental ve fiziksel olarak iki boyutu olan bu durumda, fiziksel boyut kişinin cinsel uzuvlarına varıncaya dek kendi vücuduna ait organların aidiyetini kaybetmesi yahut kontrolünü kaybettiğini düşünmesi gibi semptomları kapsar. Zihni olarak, kendi sınırları dışında var olan bir kendi imgesine sahip olmaması, kendi aklına gelmesine rağmen beynindeki fikirlere yabancılık hissetmesi ve tamamen kendisiyle alakalı olmasına rağmen kişinin diğer insanların onunla kurduğu bağları hissetmemesi ve olanların da kaybolmaya başlamasıdır.

Depersonalizasyon haline girişin ilk belirtisi, Doktor Schilder'in anlattığına göre, baş dönmesi ve sersemliktir. Akabinde de etraftaki şeylerin tanıdık gelmemeye başlamasıdır. Bunun kökeninde ne yattığına dair savlardan birisi kişinin kendisiyle anlaşamaması ve tabiri caizse kendini terk etmesi. Bu tanım bir başka doktor olan Jacobsen'ın bahsettiği depersonalizasyonun başlangıç semptomuyla uyumludur. Jacobsen, Nazi Almanya'sının siyasi tutukluları üzerine yaptığı deneylerde, ki doktorun depersonalizasyon ile ilk karşılaşmasıdır, hastalardan naklettiği üzere depersonalizasyon durumuna geçiş fiziki bir değişiklik ya da zihinde bir belirti ile gerçekleşmez. Vücut tamamen normal işlevinde çalışırken tabiri caizse bilincin bir üst katmana çıkıp olaylara dışarıdan bakmaya başlaması şeklinde vuku bulur.

Bu durum hastalık olarak tanınıyor mu? Evet. Tedavisi var mı? Kısmen. Terapi ile aşması kolay mı? Okuduğum kadarıyla evet. Zaten Allah şifasız hastalık vermez. Lakin bunları serinin bir sonraki yazısında tartışalım. Bilirsiniz, uzun blog yazılarını sevmem. Bilmiyordu iseniz de öğrendiniz.

Şimdilik burada kalsın bu. Devamı gelecek.

-Emre Erdoğdu

Yorumlar