Kafam ellerim arasındayken

 Avuçlarımı şakaklarıma yaslıyorum parmaklarımı saçlarıma daldırıyorum. 

Tüm varlığımı kavramış oluyorum. Her şey iki elimin arasında. Sıkıp patlatsam kafatasımı, çevirip kırsam boynumu, ya da yavaşça dokunsam yüzüme hissetsem ruhumu. Üstüme küheylan kesilen tüm münakaşa süt kuzusu gibi elime bakar. Kafam iki elimin arasındayken geri kalan her şey sıfırdır. Talihsiz olaylar çalı çırpı, milletin düşünceleri dırdır, patavatsız hislerim çocukluk ve anılarım da zerre kadar bir kahırdır, kafam ellerimin arasındayken.

Dünya soğumaya başlar. Fırtına rüzgarı oluverir bir meltem, kızgın güneşin katran yağı olur tenimde bir öpücük, her şey güzel kokmaya başlar. Aklım boş bir istekaya döner, gelen geçer, duran yok olur demir atan boğulur. Girişi de çıkışı da erir zihnimin, neden peyda olduğunu unutur fikirlerim, hiçliğe bakar hislerim.

Sonsuz bulutlu, dibi tepesi olmayan ılık bir gökyüzünde süzülürüm. Tüm bilincim iki elimin arasında. Gerçekten. İki elimin arasında ne varsa dünyada o kadar varım. İki elimin arasında ne varsa o kadardır ağırlığım.

Tinimden püsküren itim gücüyle, kendim hariç her şeyi ufuk çizgisine iterim. Tüm o inatçı gürültüler, toksin kokular, çürümüş tatlar  ve dikenli dokunuşlar törpülenip yuvarlanır, ufuk çizgisinin bulanıklığına teslim olur.

Pamuk tarlası desem o bile keskin kaçar, zira tarlanın faresi olur, dikeni olur. Uyku ötesi bir hafiflik gibidir zihnimin zemini. Yolları buluttan kesme taşlarla gelişigüzel döşenmiş, başı çocukluğumda sonu mezarımda, dingin kafile misali fikirler Dicle gibi akar, kafam ellerim arasındayken.

En çok kendimi hissederim böyle zamanlarda. Tanışıklıklar maskelenir, beden eskir, mesuliyetim sıfırlanır. Aklımla, akıl almaz kainatın küçük bir konumunda, kutsala kaçacak kadar kaçık bir konum kestirir gözlerim. Aidiyetimi ta orada hissederim. Şakaklarım ta orada zonklar.

Sonra, içime kanca atmış her bir kulunç, kavisini kaybedip boşa çıkar, ölür gibi dökülür üstümden. Silik bir silueti andırır sinemin tez canlı haznesi. Göğsümü mesken edinmiş çekirdek mücevherim kendini gösterir. Ilık ılık yanıp söner, gaip diyarlardan ışıltı saçar, evreni ve sahibini selamlar.

Kafam ellerim arasındayken olur hepsi. An, her bir yıldıza pay edilecek kadar bölünür. Mucizeler sudur eder. Göz kapaklarıma kozmos yağar. Kafam ellerim arasındayken.

Ne kasvetli hakikattir ki ellerim kafamı bir an taşımaya muktedirdir ancak. Fazla tutsa dumansız bir alevden köz olur kafam ve ellerim. An'ı zerre kadar aşsam yıldız tozuna dönüşür zavallı belleğim. Sadece bir an tecrübe edebilirim o uçuk cenneti. Kafam ellerim arasındayken sadece bir lahza hakkım olur gülümsemek için görüp de o ebediyetin eteğini. İlahi bir marifettir ki, payansızlık erbap bir terzinin ehil makasıyla ölçülenmiş gibi tam sığar zamanın biricik zerresine. Bir an, insanın kendini idrak etmesi için de gayet yeterlidir.  

Sık sık yaslarım avuçlarımı şakaklarıma. Ahlaksız yaşantıların fırtınası utanır gibi hareketten kesilir kafam ellerim arasındayken. Anlam, iki parmağıyla çeker alır beni gerçeklikten, kafa üstü daldırır feraset okyanusuna. Yıkar. Arıtır. 

Önce her şey ölür, sonra ölüm dize gelir. Kafam ellerim arasındayken.





Yorumlar

Yorum Gönder

Mesajınız için Teşekkürler! Daha hızlı cevap almak için mail atabilirsiniz!