Hayat Çok Şey - Artçı MD 4

       Kendi düşüncelerimden duyduğum şüphe ve her türlü fikri birine yana yakıla derdimi anlatmaya çalışıyormuşum gibi kafamda diyalog kurarak irdeleme huylarımın kombosu ile sık sık kafamda şöyle senaryolar dönüyor.

-Ya arkadaşlar size de şey oluyor mu? Hani-

-OLMUYOR!

Hayatımın bir noktasında mental ve fiziksel olarak diğer insanlardan farklı olduğuma inanmışım. Seçilmiş kişi gibi bir farklılık değil ama tabii. Biraz daha kötü anlamda. Yani her insanın yaşayabileceği olağan değişim ve olayları benim başıma gelince ben böyle böyle olduğum yada böyle düşündüğüm için böyle oluyor diye meşrulaştırmışım. Yahut tam tersi, tüm insanlık tek yöne koşarken benim ters şeritte gidiyor olmamı da ya çünkü ben farklıyım o yüzden böyle diyerek meşrulaştırmışım. Hep bir anomali aramışım yani. Allah Allah niye acaba?

Dolly Parton ablamıza bi jest yapıp onun gifini kullanalım.


Cevap tabii ki MD arkadaşlar saf mısınız yazının başlığına bile koymuşum hehehe. Tabii tanı veya sebep göstermekle iş bitmiyor. Hatta sebep direkt MD bile diyemeyiz aslında. MD'ye sebep olanlarla ilgili bence. Toplum normalleri dışında biri olduğumu zaten farkındaydım. MD'de bu durumun ayyuka çıkması için aracı oldu. Yani en azından benim için. Çocukluğumdan ergenliğime kadar, hatta yetişkinliğimde bile oldum olası kendi kabuğunda yer arayan bir insan oldum.  Evet topluma yabancıydım da kendime de yabancıydım. Neden? Vücudumu bilmezdim, elim kolum nereye kadar uzanır, kafam gökyüzüne değer mi, yüzüme dokununca elim benliğim içime çöker mi bilmezdim. Neden bir anda edebiyat parçalamaya başladım bilmiyorum. Kendime dair çözümlemeleri olduğu gibi yazarsam çok çirkin duracak gibi ondan heralde. Dünyada yeterince kötülük var, biz köstek olmayalım.

Bir gün Fransa'da bir kütüphanede aylak aylak kitap karıştırırken savaş baltası gibi kalın bir kitap dikkatimi çekmişti. Soluk açık mavi kapağıyla pörsüyen rafların arasından seçilmesi kolaydı. Tuttum omuz silkerek çektim kitabı. Beyaz ve italik harflerle yazılmış ismi şak diye ilk şaşkınlığımı yaşattı bana. Identity. Yani kimlik. 

Etkilenmiş bir hımm sesiyle yanımdaki masaya oturdum, kitabı açtım. Göz ucuyla sayfaları ziyaret ederken aklımda şu sorular dönüyordu. Bir, kıçı kırık Fransızlar ne oldu da Fransızca'nın en mükemmel dil olduğu şizofrenisinden ayılıp kütüphanelerine İngilizce kitap koydu? İki, kimlik denen şey adına böylesi bir kitap yazılacak kadar irdelenebilir mi? 

Psikoloji öğrencileri bana götleriyle gülebilir bunu okurken. Elbette kimlik denen fenomenin alt kırımlarına yahut meta teorisine dair çalışmaların olduğunu öngörebilirdim.(Azcık havalı kelimeler kullanayım da hepten cahil sanmasınlar.) Evet post-humanist bir yaklaşımın insan belleğini nörolojik bileşenlere indirgemesi elbette yapısökümcü ve kuantum teorisyenliği bağlamında....

Bu kadardı bildiğim afili kelimeler Konuya dönelim. Kitabı baştan aşağı okumadım elbette. Fransa'da yapacak daha önemli işlerim vardı, vişne mentollü sigara bulmak için büfe gezmek gibi. Şaka len. Gittim gördüm her yeri Eyfel kulesini falan. Metal israfı. Hatta Notre Dame katedralini de gördüm. Mum da arakladım bi tane. Boleyn Kızı serisini okuduğu için Avrupa tarihine meraklı bir yakınıma hediye etmek için. Sonra Notre Dame yandı biliyosunuz. Koskoca yapı kül oldu. O kadar mum yakarsanız içinde olur tabii aq kimse uyarmadı mı sizi.



Mimarlara da çamur attığımıza göre devam edebiliriz. Kimlik denen şeyin derya deniz olduğunu öğrendim. Fakat bu bilginin kendi kimliğime dair yaklaşımıma tesir etmesi çok daha sonra oldu. Kendime dair yaptığım çözümlerden bahsediyorduk. Ben farklıyım olgusunu kabul ederek her şeyi meşru bir zemine oturtmuştum. Önüme gelen her dosyayı böyle daha okumadan he bunu buraya diyerek rafa kaldırmışım işte. Yanlış yapmışım. Şimdi daha iyi seçebiliyorum. İnsan duygusal erginliğe erişince ve kendi hayatı üzerinde zihinsel gözyaşları dökmeden düşünebilince anlıyor bunu. Evet diyorum kendime sık sık, özellikle tek başıma haydutluk yapmak için sokaklarda dolaşırken. Bunu böyle yaptım çünkü böyle olmuştu. Oldu bitticilik değil ama bu. Yine kendime dürüstüm. Böyle bir şey oldu diyorum mesela. Bu konuda seçebileceğim farklı yollar vardı ve ben bir tanesini seçtim. Başkası olsaydı benim başıma gelenlere karşı farklı bir yol seçerdi belki. Fakat bu benim seçtiğim yolun yanlış olduğu anlamına gelmiyor.


Şunu pekala idrak ediyorum kırgın bir gururla. Hayatta kalmaya çalışmışım. Bir şekilde. Ne kadar absürt olursa olsun, yanlıştan kaçarken daha büyük yanlışların kucağına atlamış da olsam, hayatta kalmaya çalışmışım. Bu hayatta kalma meselesi hem fiziksel hem zihinsel. "Hayat"ta kalmaya çalışmışım. Hayatın içinde, aktif ve bilinçli olarak. Her hayatta kalma çabam elime yüzüme bulaştırdığım gece uykularımı kaçıran felaketler getirse de başıma, kızmıyorum kendime. Hatta bu hatalarım için affedileceğimi düşünüyorum. Hatalarım hata, ona itirazım yok. Fakat hatalarım amaçlı hatalar. İlerleme, hayatı ve kendimi anlama, çapımı ve imkanların sınırı görme yoluna yaptığım hatalar.

Hayat da uzayıp giden hata taşlarının ucunda bir bahçe değil mi zaten?

Öyle olsa gerek. MD'den kurtulduğumdan beri kendimin biçare bir insan olduğunu pek ala fark ediyorum. Yıkanmak için girdiği nehirde boğulmasının mümkün olduğunu anlayan bir insan. Bunu bilmek beni içten içe güçlü kılıyor. İnanın irili ufaklı yüz elli tane daha dert var başımda. Azcık düze çıksam yeni dertlerin gölgesi düşüyor üstüme hemen tekrar. Fakat umutsuzluğa düşmemeye çalışıyorum. Zira gölgede de çiçek açar.




Yorumlar

  1. Çok uzun bir zamana yayılmış MD yazılarınızı tek bir günde hatta bir saatte okuyup daha dün yazılmış bu metne kadar gelince artık yorum yapabileceğim kanaati uyandı. (Yazmazsam eve gidip keşke şöyle şöyle bir yorum yazsaydım diye kafamda kırk tane cümle kuracağım, hiç gerek yok) MD den birkaç kez çıkmış, şimdi de bir süredir ayrı kalan birisiyim. Bu Artçı yazıları o yüzden bana daha etkileyici geldi. Çünkü tüm MD ler benzer şeyler yaşıyor ama MD den çıkınca bambaşka insanlarız, bunu görüyorum. Ben uzun yıllardır MD dönüşleri yaşıyorum, çünkü MD li beyin delete tuşuyla çalışmıyor. Güçlü bir reset ve hatta yeni bir işletim sistemine gerek duyuyor. MD den kaçış kendi içinde bir macera barındırdığı için, gerçekliğe adapte olmaya çalışan (hayali) bir kahraman gibi yaşamaya başlıyorsunuz. Evet, hiç hayal yok, kurgu yok, ses yok, hareket yok ama kendi hayatını yukardan bir yerlerden gizli bir kamera gibi seyreden kurgucu bir beyin var. Dışına çıktığım şeyin kendi MD evrenim olduğunu ama dışarda dünyayı görüşümün ve "kendi gerçekliğim"in yine tatmin edici güzelliklerle dolu bir bakış açısıyla oluştuğunu anladığımda meta bir MD düzleminde döndüğümü fark ediyorum. MD oyuncu ruhların hastalığı. Sahnede çok uzun kaldığınızda "yuh, yeter artık" deyip çıkıyorsunuz. Sonra başka bir sahne oluşturmayacağınıza dair kesin kararlar alıyor, güçlü bir irade ile bunu gerçekleştiriyorsunuz. Ancak ardından o oyuncu ruh gerçekliği bükmenize sebep oluyor. Ciddi ve aklı başında bir insan olarak yaşayıp gidiyorsunuz ama hayatı birinin yazdığı bir senaryodan okur gibi, kendi gerçekliğinizin aktörü gibi, gizli seyircilerle (bu sizsiniz hep) yaşıyorsunuz. Bundan çıkmak nasıl mümkün olur, bilemiyorum. Benim MD artçılarım bu şekilde. (şimdi kendim bizzat yazdığım bu yazıyı başkası yazmış gözüyle okuyorum) MD küçük bir sahnedir. Yazan, yöneten, oynayan sizsiniz. Hayat ise gerçek ve devasa bir sahnedir. Bazen oyuncu çoğu zaman seyircisinizdir.
    Bir MD her zaman kendine (önemli) bir rol seçer.
    (MD nin bana kazandırdığı metaforlar üretebilme kabiliyeti yine kendini gösterdi :) )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanılmaz sofistike ve kritik bir yorum olmuş öncelikle teşekkür ederim. Evet katılıyorum, beyin hayal dünyasından ayılınca gerçekliğe dönebiliyor ama bilinçaltına yerleşmiş istenç gerçekliği de hayal dünyasını gördüğü gibi görmek istiyor. Bu seriye artçı adını vermemin sebebi de tam olarak bu. Hayal kurmayı bıraktım MD yapmıyorum ama MD'nin etkileri öyle yada böyle devam ediyor. Kendi yazılarıma taze bir nefesle tekrar bakmamı sağladı yorumun, teşekkür ederim. Metaforların da göz dolduruyor söylemeden geçemicem ;)

      Sil
  2. "Her hayatta kalma çabam elime yüzüme bulaştırdığım gece uykularımı kaçıran felaketler getirse de başıma, kızmıyorum kendime. Hatta bu hatalarım için affedileceğimi düşünüyorum. Hatalarım hata, ona itirazım yok. Fakat hatalarım amaçlı hatalar. İlerleme, hayatı ve kendimi anlama, çapımı ve imkanların sınırı görme yoluna yaptığım hatalar."

    Böyle ölmeyiz füze atsaydın...bu paragraf en bi sevdiğim oldu. Kaybede kaybede meydan okumak mı?
    Olsun, yakışır, helal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. *Erdoğan tonlamasıyla* YENİLGİ YENİLGİ BÜYÜYEN BİR ZAFEEERRRR
      Şaka bir yana, teşekkür ederim yorumun için. Kaybede kaybede meydan okuyacağız. Bu yüzden burada değil miyiz?

      Sil

Yorum Gönder

Mesajınız için Teşekkürler! Daha hızlı cevap almak için mail atabilirsiniz!